En Önemli Teistik Soru - Reşat Halife
En önemli teistik soru: Tanrı bizi yaratmadan önce bize sordu mu?
Cevap: Evet soruldu. Her şey milyarlarca yıl önce, Tanrı’nın yüksek rütbeli yaratıklarından biri olan Şeytan’ın, bir egemenlik alanını, Tanrı dışında bağımsız bir tanrı olarak yönetebileceği konusunda kibirli bir fikir geliştirmesiyle başladı. Tanrı’nın mutlak otoritesine olan bu meydan okuma sadece bir küfür değildi, aynı zamanda hatalıydı da.
Şeytan, yalnızca Tanrı’nın bir tanrı olma kabiliyetine sahip olduğu ve tanrılığın onun idrakinden çok daha fazlası olduğu gerçeğinden habersizdi. Şeytan’ı, bir egemenlik alanının sorumluluğunu bir tanrı olarak üstlenebileceğine ve onu hastalık, sefalet, savaş, kazalar ve kaos olmadan yönetebileceğine inandıran şey egoydu, cehaletle artmış kibir.
Tanrı’nın yaratıklarının ezici çoğunluğu Şeytan’la aynı fikirde değildi. Yine de çeşitli derecelerde onunla aynı fikirdeki sayıca çok az olan egoist azınlık, milyarlarca sayıda idi. Böylelikle, Göksel Topluluk içinde derin bir münakaşa patlak verdi (38:69). İsyancıların Tanrı’nın mutlak otoritesine karşı olan haksız meydan okuması en etkin şekilde karşılanıp çözüldü.
İsyancılara suçlarını kınamaları ve O’na teslim olmaları için yeterince şans verildikten sonra, Tanrı en inatçı isyancıları Dünya adında bir uzay gemisine sürgün etmeye ve kendilerini günahtan kurtarmaları için onlara yine de başka bir şans vermeye karar verdi.
Eğer bir uçağı uçurabileceğinizi iddia ediyorsanız, iddianızı test etmenin en iyi yolu size bir uçak vermek ve onu uçurmanızı istemektir. Tanrı’nın, Şeytan’ın bir tanrı olabileceği iddiasına yanıt olarak yapmaya karar verdiği şey tam da buydu; Tanrı onu minik zerre olan Dünya’da geçici bir tanrı olarak atadı (2:30, 36:60).
Şeytan’la aynı fikirde
olanlara gelince, onlara egolarını öldürmeleri ve Tanrı’nın mutlak otoritesine
teslim olmaları için bir şans verildi. Suçlu yaratıkların ezici çoğunluğu bu
fırsattan yararlanırken, yaklaşık 150 milyar yaratıktan oluşan ufacık bir
azınlık bu tekliften yararlanmakta başarısız oldu (33:72).
------------------------------
Göksel Topluluk’taki münakaşa Tanrı’nın yaratıklarının farklı kategorilere sınıflandırılmasına yol açmıştır:
(1) Melekler:
Tanrı’nın mutlak otoritesini asla sorgulamayan yaratıklar melekler olarak sınıflandırıldı; yalnızca Tanrı’nın tanrı olma yeteneğine ve niteliklerine sahip olduğunu biliyorlardı. Tanrı’nın yaratıklarının ezici çoğunluğu -sayısız çoklukta- bu kategoriye aittir. Meleklerin sayısı o kadar muazzamdır ki, melekler bile kendilerinin kaç tane olduklarını bilmezler; onların sayısını ancak Tanrı bilir (74:31).
(2) Hayvanlar:
Melekler, isyancıların ve onların liderinin Tanrı’nın krallığından sürgün edilmeleri gerektiğini önermiş olsalar da (2:30), En Merhametli Olan, isyancılara suçlarını kınamaları, tövbe etmeleri ve O’nun mutlak otoritesine teslim olmaları için bir şans vermeyi irade etti (33:72). Yukarıdaki şemada gösterildiği gibi, asilerin büyük çoğunluğu Tanrı’nın krallığına yeniden katılma yönündeki lütufkâr tekliften faydalandı.
Egolarını öldürüp, küfürlerinin bir kefareti olarak teslimiyetçi bir rolü yerine getirmek için bu dünyaya gelmeyi kabul ettiler. Bu dünyadaki teslimiyetçi rollerine karşılık olarak, bu yaratıklar, günahlarından kurtarılarak Tanrı’nın sonsuz krallığına geri alınırlar (6:38). At, köpek, ağaç, güneş, ay, yıldızlar, aynı zamanda deforme olmuş ve gelişme engelli çocuklar, suçlarını kınayan ve tövbe eden zeki yaratıklar arasındadır:
Göklerdeki ve yerdeki her şeyin; güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların, aynı zamanda birçok insanın Tanrı’ya secde ettiklerini görmez misin? Bununla birlikte, birçok insan ise azap için mukadderdir. (22:18)
Yıldızlar ve ağaçlar secde ederler. (55:6)
Atın egosu yoktur. Atın sahibi zengin veya fakir, uzun veya kısa, şişman veya zayıf, genç veya yaşlı olabilir ve at hepsine hizmet edecektir. Köpeğin egosu yoktur; sahibi ne kadar zengin ya da fakir olursa olsun kuyruğunu sahibine sallayacaktır. Güneş her gün tam olarak Tanrı’nın tayin ettiği zamanlarda doğar ve batar.
Ay, dünya etrafındaki senkronize yörüngesini en ufak bir sapma olmadan takip eder. İnsan vücudu -geçici bir elbise- yeryüzüne aittir; bu bakımdan, o da bir teslim olandır. Kalp, akciğerler, böbrekler ve diğer organlar kontrolümüz dışında fonksiyonlarını yerine getirirler.
(3) İnsanlar:
En inatçı isyancılar -insanlar ve cinler- suçlarını kınamayı reddettiler ve Şeytan’ın iddiasının gösterisine tanıklık etmeyi seçtiler. Tanrı’nın mutlak otoritesine, bunu yapmaları için bir şans önerildiğinde dahi teslim olmayan bu egoist yaratıklar ikiye bölündüler. Şeytan’ın bakış açısına daha az ikna olmuş olan yarısı insanlar olarak sınıflandırıldı. Şeytan’ın iddiasıyla ilgili şüphe duydukları halde, Tanrı’nın mutlak otoritesi konusunda sağlam bir duruş sergileyemediler.
Bu yaratıkların Tanrı’nın her şeye gücü yetmesini takdir etmelerine engel olan şey egodur, kendilerine böylesi bir fırsat teklif edildiğinde teslim olmalarını engelleyen şey egodur (33:72) ve çoğumuz ile Tanrı’nın krallığına yeniden giriş arasında duran şey de egodur (25:43). Bu nedenle, Kuran’daki ilk buyruklardan biri de “Egonu öldür!” dür (2:54).
(4) Cinler:
Suçlu yaratıkların diğer yarısı, Şeytan’ın bakış açısına daha yakın olup devasa egoları sergileyenler, cinler olarak sınıflandırıldı. Doğumdan ölüme kadar her insana bir cin atamak Tanrı’nın planıydı. Cin yoldaşı Şeytan’ı temsil eder ve onun bakış açısını destekler (50:23, 27). Hem cinlere hem de insanlara kendilerini yeniden eğitmeleri, egoizmlerini kınamaları ve Tanrı’nın mutlak otoritesine teslim olarak kendilerini günahlarından kurtarmaları için bu dünyada değerli bir şans verilmektedir.
Ne zaman bir insan doğsa,
bir cin de doğup bu yeni insana atanır. Kuran’dan cinlerin Şeytan’ın soyu
olduğunu öğreniyoruz (7:27, 18:50). Bir cin doğup bir insana atandığı zaman, bu
cin, o insan ölünceye kadar o insanın daimî bir yoldaşı olarak kalır. Bu cin
daha sonra serbest bırakılır ve birkaç yüzyıl boyunca yaşar. Hem insanların hem
de cinlerin yalnızca Tanrı’ya tapınmaları gerekmektedir (51:56).
------------------------------
Tanrı Robotlar İstemez:
38:69’da belirtilen ve yukarıda anlatılan Göksel Topluluk’taki münakaşa, Tanrı’nın yaratıklarının seçim özgürlüğüne sahip olduğunu kanıtlar; onlar kendi akıllarına sahiptirler. Tanrı’nın yaratıkları arasındaki ufacık bir azınlığın isyanı, Tanrı’nın yaratıklarının, O’nun sonsuz ihtişamını takdir ettikleri için O’na kulluk ettiklerine dair muhteşem gerçeği vurgulamaya hizmet etti. İsyan olmadan, özgürlüğün Tanrı’nın yaratıklarına armağanı olduğunu asla bilemezdik.
En Lütufkâr, En Merhametli:
Dünyevi boyutumuzda bile herhangi bir işletme, çalışanlarının sadık olmalarını ve kendilerini işletmenin refahına adamış olmalarını bekler. Eğer bir çalışan, işletmeye bütünüyle adanmamışsa veya bölünmüş sadakat göstermişse, derhal işten çıkarılır.
İnsanlar ve cinler Şeytan’ın tarafını tuttukları, ardından da isyankâr hareketlerini yeniden gözden geçirme teklifini geri çevirdiklerinden ötürü, melekler Şeytan’ın ve onun müttefiklerinin Tanrı’nın krallığından kovulmasını beklediler (2:30).
Suçumuzu kınamamız ve kendimizi günahımızdan kurtarmamız için bize bu ek şansı bahşetmesi, Tanrı’dan büyük bir rahmetti. Bu son derece merhametli kurtarma planını gerçekleştirmek için Tanrı “ölümü yarattı” (67:1-2). İlahi plan, isyancıları göksel kavga ile alakalı hiçbir belleklerinin olmadığı başka bir varoluşa getirmeyi gerektiriyordu.
Bu hayatın koşulları altında, insanlar ve cinler hem Tanrı’nın mesajlarını alırlar hem de Şeytan’ın mesajlarını, sonra her iki taraftan birini özgürce seçerler. Özgür iradeleri ile aldıkları karara dayanarak, ya günahlarından kurtarılarak Tanrı’nın krallığına geri alınırlar yahut Şeytan ile birlikte kalıcı olarak sürgün edilirler.
Şeytan’ın Geçici Egemenlik Alanı:
Şeytan’ın tasarlanan egemenliğinin mutlak önemsizliğini vurgulamak için, Tanrı, milyarlarca ışık yılı genişlikteki uçsuz bucaksız bir evrende bir milyar galaksi, bir milyar trilyon yıldız yarattı. Eğer ışık hızında güneşe doğru (93.000.000 mil) seyahat edersek, ona sekiz dakikada ulaşırız. Eğer gitmeye devam edersek, Samanyolu Galaksimizin sınırına ışık hızında 50-70.000 yıl sonra ulaşırız.
En yakın galaksiye ulaşmak, ışık hızında 2.000.000 yılımızı alacaktır ve “bizim evrenimizde” en az 2.000.000.000 galaksi vardır. En güçlü teleskoplarla Dünya, evrenimizin sınırı şöyle dursun bizim kendi galaksimizin sınırından tümüyle görünmezdir. Bizim evrenimiz yeterince geniş değilmişçesine, Tanrı evrenimizi çevreleyen altı tane daha yarattı, üstelik daha geniş evrenler (2:29, 67:3).
Tanrı daha sonra Şeytan’a, en küçük ve en içteki evrende bulunan ufacık bir zerrenin, Dünya gezegeninin onun egemenlik alanı olduğunu bildirdi. Tanrı’nın planı, insanları ve cinleri Kendi fiziksel varlığına dayanamayan bir evrene yerleştirmeyi ön gördü (7:143). Böylelikle Şeytan, Tanrı’nın tüm bilgisi ve kontrolü ile birlikte, minik krallığını Tanrı’nın fiziksel varlığından uzakta idare etmektedir.
Ayrıca dikkat edilmelidir ki tövbe eden isyancıların sayısı oldukça fazlaydı, öyle ki Dünya gezegeninin onların hepsine kalacak yer sağlaması mümkün değildi. Bundandır ki bu gezegen üzerinde hayvanlar insanlardan oldukça fazladır. Tövbe etmiş tüm asilere ev sahipliği yapmak yönetilemez bir yeryüzü meydana getirecekti. Yaratıkların sayısız desilyonlarının uzay boşluğunda yerleştirilmesi bu nedenledir.
Âdem ve Havva:
İlk insanın bedeni, Tanrı’nın melekleri tarafından, Tanrı’nın talimatlarına uygun olarak yeryüzünde şekillendirildi (7:11). Tanrı daha sonra ilk kişiyi, yani Âdem’i bu bedene atadı. Tanrı meleklere, test süresi boyunca insanlara hizmet edeceklerini bildirdiğinde -onları korumak, rüzgârları sürmek, yağmuru ve rızıkları dağıtmak vb.-” secdeye kapanmayı” reddeden tek kişi Şeytan’dı (2:34, 15:31, 38:74).
Âdem’in eşi, dişil özelliklerle Âdem’den klonlandı ve Tanrı ikinci insanı onun bedenine atadı. Âdem ve Havva’nın boş (ruhsuz) bedenleri burada, dünya üzerinde kalırken, ruhları, yani gerçek kişiler Cennette ikamet etti. Âdem ve Havva, Tanrı’nın buyruklarına sarıldıkları sürece Cennette kaldılar. Bunun yerine Şeytan’ı dinledikleri an, hepimizdeki kusurlu insan doğasını yansıttılar ve hemen Şeytan’ın Dünya üzerindeki egemenliğine ait oldular ”bedenleri kendilerine görünür hale geldi” (7:20, 20:121). Gerisi tarihtir.
Şeytan: Tüm Cinlerin Atası:
Cinleri ve insanları teste sokmak, ne zaman bir insan doğsa Şeytan’ın çoğalmasını şart koşuyordu. Yukarıda bahsedildiği gibi, bir insan doğduğunda, bu insan kişinin sabit bir yoldaşı olarak görev görmesi için bir de cin doğar. Her insan, doğumdan ölüme kadar aynı bedende yaşayan Şeytan’ın temsilcisinin aralıksız iknalarına maruz kalır.
Şeytan’ın temsilcisi, insan yoldaşını Şeytan’ın bakış açısına ikna etmeye çalışır: Tanrı tek başına yetmez. Yargı Günü’nde, cin yoldaşı insan mevkidaşına karşı bir tanık görevi görür (43:38; 50:23,27). Pek çok cin yoldaşı da insan yoldaşları tarafından Tanrı’nın bakış açısına döndürülür.
Tanrı insanoğlunu hazırlıksız bırakmadı. İnsanlara küfürlerini tekrar gözden geçirmeleri için olan son şanslarında yardımcı olsun diye, her insan YALNIZCA Tanrı’nın, yani başka hiç kimsenin değil, bizim Sahibimiz ve Efendimiz olduğuna yönelik içgüdüsel bir bilgi ile doğar. (7:172-173). Cinlere bu içgüdüsel bilgi verilmemiştir; fakat onlara en içteki evren boyunca yer alan Tanrı’nın işaretlerini incelemeleri için çok daha fazla yaşam süresi ve daha büyük yetenekler verilmiştir.
Şeytan’ın bakış açısını
temsil ettikleri için, onların içgüdüsel doğaları güçlü bir şekilde
çoktanrıcılığa meyillidir. Yalnızca Tanrı’ya tapmaya yönelik dâhili içgüdümüze
ek olarak, Tanrı kendimizi günahtan kurtarmamıza yardımcı olmak için elçiler
gönderir. Tüm bu unsurları göz önüne aldığımızda, bağışlanamaz tek suçun (eğer
ölüme kadar devam ettirilirse) puta tapmak olduğu gerçeğini takdir
edebiliyoruz: Tanrı dışında herhangi birinin herhangi bir güce sahip olduğuna
iman etmek.
------------------------------
Biz bu dünyadayız çünkü korkunç bir suç işledik ve kendimizi günahtan kurtarmak, suçumuzu kınamak ve Tanrı’nın krallığına tekrar katılmak için bu hayat bizim şansımızdır. Her şey birkaç milyar yıl önce “Göksel Toplum’da bir kavganın yükselmesiyle” başladı (38:69). Yüksek rütbeli mahlûklardan biri olan Şeytan, Tanrı-vergisi güçlerinin kendisini Tanrı’nın yanında bir tanrı olmaya yeterli kıldığı şeklinde kibirli düşüncelere kapıldı.
Böylelikle Tanrı’nın mutlak otoritesine meydan okumuş oldu. Şeytan’ın iddiası sadece küfür değildi, yanlıştı da -sadece Tanrı, yani başka hiç kimse değil, bir tanrı olma niteliğine ve yeteneğine sahiptir. Şeytan’ın küfrü sonucunda, Göksel Toplum’da bir bölünme meydana geldi ve Tanrı’nın krallığının bütün bileşenleri dört kategoride sınıflandırıldı:
1. Melekler: Tanrı’nın
mutlak otoritesini onaylayan yaratıklar.
2. Hayvanlar: Önce isyan
eden fakat sonra Tanrı’nın tövbe davetini kabul eden yaratıklar.
3. Cinler: Şeytan’la aynı
fikirde olan yaratıklar; o bir “tanrı” olma yeteneğine sahiptir.
4. İnsanlar: Bir karara varmayan yaratıklar; onlar Tanrı’nın mutlak otoritesinden yana sağlam bir duruş sergileme konusunda başarısız oldular.
En Merhametli Olan:
Melekler, Tanrı’nın mutlak otoritesini onaylamayan mahlûkların sürgün edilmesini bekliyorlardı (2:30). Fakat Tanrı En Merhametli olandır; O, suçumuzu kınamamız için bir şans vermeye karar verdi ve melekleri onların bilmediklerini bildiğinden haberdar etti (2:30). Tanrı bazı mahlûkların günahlarından kurtarılmak için bir şansı hak ettiklerini biliyordu.
Eğer bir uçağı uçurabilme yeteneğinizin olduğunu iddia ediyorsanız, iddianızı test etmenin en iyi yolu size bir uçak vermek ve onu uçurmanızı istemektir. Bu tam olarak Tanrı’nın Şeytan’ın iddiasına cevaben yapmaya karar verdiği şeydi. Tanrı yedi büyük evren yarattı, sonra meleklere Şeytan’ı “Dünya” adı verilen minik zerre üzerinde bir tanrı olarak atadığını söyledi (2:30). Şeytanın geçici bir “tanrı” olarak atanmasıyla ilgili Kuranî açıklamalar (36:60) önceki kutsal yazıları doğrulamaktadır.
Sen, İblis, kalbinden şöyle söyledin: “Göklere tırmanacağım. Tanrı’nın yıldızlarının üstüne. Tahtımı kuracağım. Yerimi alacağım. Toplanma Dağı’nın üstünde, Kuzey’in girintilerinde. Bulutların tepelerinin üstüne çıkacağım; Yüceler Yücesi gibi olacağım!” [Yeşaya 14:13-15]
“Şeytan daha sonra İsa’yı çok yüksek bir dağa götürdü ve tüm dünyanın krallıklarını ihtişamlarıyla önünde sergiledi, şöyle söz verdi: “Eğer önümde saygıyla secde edersen tüm bunları sana bahşedeceğim.” Bunun üzerine İsa ona şöyle dedi, “Uzak dur Şeytan! Kutsal Yazıda şu vardır: ''Tanrın Rabbe kulluk edeceksin; YALNIZCA O’na tapacaksın.“ [Matta 4:8-10] & [Luka 4:5-8]
Tanrı’nın planı ölümü yaratmayı gerektiriyordu (67:1-2), sonrasında ise cinleri ve insanları bu dünyaya getirmeyi. Böylelikle, onlar hiçbir önyargı olmadan başlarlar ve Tanrı’nın mutlak otoritesini yahut Şeytan’ın çok tanrılı teorisini onaylamak için tam özgürlük kullanırlar. Bu kritik kararı vermek için her insan, Tanrı’dan, O’nun mutlak otoritesini savunan bir mesaj ve aynı zamanda Şeytan’dan da onun çok tanrılı ilkelerine itici bir mesaj alır.
En Merhametli Olan, bize avantajlı bir başlangıç sağlamak için, bizi dünyaya göndermeden evvel hepimizi huzurunda topladı ve biz de yalnızca O’nun Sahibimiz ve Efendimiz olduğuna tanıklık ettik (7:172). Bu sayede, Tanrı’nın mutlak otoritesini onaylamak her insanın ayrılmaz bir parçası olan doğal bir içgüdüdür.
İsyancılar ölüme konulduktan sonra, insanların ve cinlerin ruhları özel bir depoya yerleştirildi. Daha sonra Tanrı, test dönemi boyunca insanlara ve cinlere ev sahipliği yapması için uygun bedenler yarattı. İlk cin bedeni ateşten yaratıldı ve Şeytan bu bedene atandı (15:27). İlk insan bedeni ise dünyevi bir materyalden, balçıktan yaratıldı (15:26) ve Tanrı ilk insan ruhunu bu bedene atadı.
İlahi plan, meleklerin yeryüzünde insanlara hizmet etmesini gerektiriyordu -onları korumak, onlar için rüzgârı ve yağmuru sürmek, rızıkları dağıtmak vs. Bu gerçek, Kuran’da alegorik olarak anlatılır: “Rabbiniz meleklere dedi ki ‘Âdem’in önünde secdeye kapanın!’ “ Tabi ki Şeytan, insan ırkına hizmet etmekle ilgili bir şeyi geri çevirdi (2:34, 7:11, 17:61, 18:50, 20:116).
Âdem’in bedeni dünya üzerinde kalırken gerçek kişi, ruh, en dıştaki evrende yer alan Cennete alındı. Tanrı Âdem’e yasak ağacın temsil ettiği bazı buyruklar verdi ve Şeytan kendi şeytanî mesajlarını iletmek için Âdem’in yoldaşı olarak atandı. Gerisi tarihtir.
Ne zaman bir insan doğsa, bu yeni bebeğe ruhlar deposundan insan olan bir kişi atanır. Tanrı, ruhları Kendi bilgisine uygun bir şekilde atar (28:68). Her ruh belirli bir bedene atanmayı ve belirli koşullar altında yaşamayı hak eder. Hangi ruhların iyi, hangi ruhların kötü olduğunu yalnızca Tanrı bilir. Çocuklarımız evlerimize Tanrı’nın planına göre atanır.
Şeytan’ın bakış açısını temsil etmesi için, o yeni bedene aynı zamanda bağımsız bir cin ruhu da atanır. Herhangi bir cinin fiziksel bedeni ebeveyn cinler tarafından üretilirken, cin ruhu bağımsız bir bireydendir. Cinler Şeytan’ın soyundan gelen kimselerdir (7:27, 18:50). Atanmış olan cin, insanoğlu ile birlikte doğumdan ölüme kadar kalır ve Yargı Günü’nde ana tanık olarak hizmet eder (50:23). Her ikisi de tek bir bakış açısına ikna oluncaya dek kafalarımızın içinde insan ruhu ile cin ruhu arasında sürekli bir tartışma yaşanır.
İlk Günah:
Yaygın inanışın aksine, “İlk Günah” Âdem’in yasak ağaçtan yediğinde Tanrı’nın yasasını çiğnemesi değildi. İlk Günah, Büyük Kavga sırasında bizim Tanrı’nın mutlak otoritesini onaylamakta başarısız olmamızdı. Eğer insan olan kişi, kendi cin yoldaşını bu ilk günahı kınamaya ve Tanrı’nın mutlak otoritesini onaylamaya ikna ederse, her iki yaratık da günahlarından kurtarılarak Yargı Günü’nde Tanrı’nın ebedi krallığına geri alınırlar. Fakat eğer cin yoldaşı, insanoğlunu Şeytan’ın putperest görüşlerini onaylamaya ikna ederse, bu takdirde her iki yaratık da sonsuza dek Tanrı’nın krallığından sürgün edilir.
Temsilcileri ile birlikte Şeytan, kendi bakış açısını desteklemek için Muhammed, İsa, Meryem ve azizler gibi güçsüz yaratıkların putlaştırılmasını savunurlar. Çok tanrılı eğilimlerimiz nedeniyle burada olduğumuzdan dolayı çoğumuz Şeytan için kolay avız.
Şeytan’ın bir “tanrı” olarak beceriksizliği, egemenliği boyunca var olan kaos, hastalık, kazalar, sefalet ve savaşın yaygınlığı ile zaten kanıtlanmıştır (36:66). Öte yandan Şeytan’ı kınayan, Tanrı’nın mutlak otoritesini onaylayan, İsa ve Muhammed gibi güçsüz ve ölü mahlûkları putlaştırmaktan sakınan insanlar Tanrı’nın korumasına geri döndürülürler -onlar bu dünyada ve sonsuza dek mükemmel bir hayatın tadını çıkarırlar.
Bu dünyadaki yaşamımız, çok tanrılı fikirlerimizi açığa çıkarmak için tasarlanmış bir dizi test olduğundan, puta tapmak bağışlanmayan tek suçtur (4:48, 116). Dünya, Tanrı’nın mutlak otoritesini yahut Şeytan’ın putperest görüşlerini onaylama kararımızı açıkça göstermek için ilahi olarak tasarlanmıştır (67:1-2). Gündüz ve gece, Şafak Namazını yerine getirerek ve en sıcak ile en uzun günlerde oruç tutarak Tanrı’nın yasalarını uygulama istekliliğimizi test etmek için sürekli olarak değişir. Sadece Tanrı’nın mutlak otoritesi hakkında tamamen kesin olanlar günahlarından kurtarılırlar (26:89).
Çok çarpıcı, etkileyici bir yazı olmuş. Elinize sağlık. Konunun Reşat Halife'yle ilgisi nedir? Onu anlayamadım.
YanıtlaSilBunlar onun söylemi, yaptığı Kuran çevirisine koyduğu notlar.
SilReşat Halife'yi elçi olarak kabul ediyor musunuz? Eğer cevabınız evet ise Elçi'ye itaat kapsamında onun sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
YanıtlaSilElçi'nin bu görüşleri bir yandan birtakım sorulara yanıt oluyor. Örneğin neden bu dünyada sınanıyoruz gibi. Ancak öte yandan son derece fantastik bir açıklama gibi görünüyor. Görüşlerinden bir kısmına Kuran'dan ulaşabildiğimizi düşünmüyorum. Örneğin insanların Yüce Meclis'teki tartışma sırasında Tanrı'nın otoritesini destekleme konusunda istikrarlı bir tutum içinde olmadığı görüşüne Kuran'dan ulaşamıyoruz. İnsanların Yüce Meclis'teki yaşamı, varlığı da Kuran'da yok. Kuran'da sadece bizim Tanrı'nın varlığına tanıklık ettiğimiz yazıyor. Emaneti yüklenmeyi kabul ettiğimiz yazıyor. Ancak ötesi yok. Bu bilgiler acaba yorum mudur yoksa kendisine bilgi mi verilmiştir? Ayrıca bazı görüşleri net olarak hatalı gibi. Örneğin Reşat Halife insanın ödül yeri olan cennette bulunduğunu varsayarak bir anlatımda bulunmuş. Oysaki biz bugün Kuran'ı etraflıca okuyunca aslında dünyada bir bahçede bulundukları sonucuna ulaşabiliyoruz. Bu konuda hatalı görüşe sahip olduğunu düşünüyorum. Acaba diğer yorumları da bu şekilde hatalı olabilir mi?
YanıtlaSil