Sofist Düşüncenin Temelleri


Sofist Düşüncenin Temelleri


Sofistler, Pre-Sokratikler döneminde doğa ve evren üzerine ortaya atılan teorilerin her birinin birbirinden farklı olması nedeniyle mevcut teorilerin ancak hakikate dair var olabilecek ihtimallerden ibaret olduğunu düşünmüşlerdir. Dolayısıyla her kişinin kendi düşünce tarzına göre ortaya koyduğu teorik bilginin değerini sorgulamışlardır. Sofist düşüncenin önemli temsilcilerinden Protagoras’ın “insan her şeyin ölçüsüdür” sözü bu konuyu özetler niteliktedir. Sofist düşüncenin hangi düşünce temellerine dayandığına baktığımızda ise Herakleitos’un her şey akar fikri, Demokritos’un physis-thesis ayrımı, Ksenophanes’in görünüş ve gerçek ayrımı ve en önemlisi Parmenides’in “var olmayan düşünülemez” fikriyle karşılaşırız. Sırasıyla açıklamak gerekirse:


1-) Herakleitos fragmanlarında “aynı derede iki kez yıkanılmaz” diyerek varlığın sürekli bir akış içerisinde olduğundan bahsetmiştir. Dolayısıyla var olan her şey bir akış içerisindeyse sabit, üzerine konuşulabilir kesin bir bilgiden bahsedilemez.[1]


2-) Demokritos’un uzlaşımcılık görüşü doğalcı görüşün aksine adların nesnelere rastgele verildiğini, insanların bu nesnelere verilen adlar üzerinde uzlaştığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla bu görüşe göre bir suyun soğuk, ılık veya sıcak olduğu insanın bakış açısına bağlı olduğu gibi doğruluk, adalet, iyilik gibi kavramlar da insanların bakış açısına bağlıdır yani bu kavramları insanlar anlamlandırmaktadır. (physis-thesis ile kastedilen budur). [2]


3-) Pre-Sokratikler varlığın oluşumuna dair teoriler ortaya atarken Ksenophanes evren ile ilgili neredeyse hiç konuşmaz. Ksenophanes septik bir düşünürdür yani şüphecidir. [3] Fragmanlarında Tanrı’nın ölümlü insanlara her şeyi göstermediğini, insanların araştırdıkça daha iyi bilgiye ulaşacağını söylemiştir. Dolayısıyla bu fikriyle Ksenophanes, bilgiye ulaşırken empirizmin mi yoksa; aklın, Yunanca nous’un yani rasyonalizmin mi baz alınacağı tartışmasını başlatmıştır. [4]


4-) Oluşa dair teorilerden biri de Parmenides’e aittir. Parmenides oluşu tamamen inkâr etmiş, varlığın ezelden beri var olduğunu iddia etmiş ve “var olmayan düşünülemez” fikrini ortaya atmıştır. Yanlış konuşmanın var olmayan bir şey hakkında konuşmak olacağını ve böyle bir konuşmanın yapılamayacağını söylemiştir. [5] (Her ne kadar Parmenides'in kastı bu olmasa da Sofistler bu görüşü “eğer var olmayan bir şey düşünülemiyorsa ve yanlış da var olmayan bir şey ise benim bu doğa hakkında söylediğim her şey karşıdaki kişiyi ikna edebildiği sürece doğrudur” manasında kullanacaklardır.) [6]


Tüm bu fikirler birleştirildiğinde ortaya ilginç bir görüntü çıkar: Sabit bir bilgiden bahsedilemeyen, herkesin kendi algısına göre bir şeyleri tanımladığı, sadece görünüşten ibaret olan (idealar dünyası sofist düşüncede yoktur) ve üzerine yanlış bir şey söylemenin imkânsız olduğu bir dünya. Dolayısıyla sofistler böyle bir dünyada bir fikrin gerçekliğinin değil getirdiği faydanın önemli olduğu sonucuna varmışlardır. Bu bakımdan sofist düşünce Teoria’dan Praksis’e (teorik bilgiden, pratik bilgiye) bir geçiştir.


Sofistlerin Yunan toplumunda nasıl güçlendiklerine baktığımızda ise şunu görürüz. Sofistler pratik bilgiye önem verdiklerinden konuşma sanatında yani retorikte uzmanlaşmışlardır. Sofistler sadece retorik konusunda uzmanlaşmakla kalmamış bu sanatı halkın geniş kesimlerine de öğretmişlerdir. Bunun karşılığında ise yüksek miktarlarda ücret talep etmişlerdir. Böylece hem zenginleşmiş hem de Yunan toplumunda saygı görmüşlerdir. Özellikle mahkemelerde davalılar istediklerini alabilmek için retorik sanatını sofistlerden öğrenmek istemiştir. [7] Fakat burada bir sorun vardır: Retorikte gerçeğin değeri nedir?


Sokrates ve Sofistler


Sokrates sofist düşünce sisteminin hem hakikati önemsemediğini hem de halkın geniş çevrelerine hızla yayıldığını fark edince sofistleri çürütme gereksinimi hissetmiştir. Bu nedenle toplumda değer gören sofistlerle dinleyiciler önünde tartışmıştır. Fakat bu rastgele bir tartışma değildir, Sokrates bu tartışmayı yaparken önemli bir metot izlemiştir.


Bu metot iki kısımdan oluşur. Öncelikle sofistler kendilerini bir öğretmen olarak tanıttıkları için Sokrates “tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir” diyerek konuya girmiştir. Bu Sokrates’in doğurtma yöntemine başlamadan önceki alay (ironie) kısmıdır. Sokrates doğrudan tartışmaya girmek istediğini belirtmek yerine bu metot ile sofistlerden bir şeyler öğrenmek istediğini belirterek zaten iddiası öğretmenlik olan sofistleri konuşmaya mecbur bırakmıştır. (Dolayısıyla bu söz ile amaçlanan sofisti kendisini açıklamak zorunda bırakmaktır, yaygın olarak algılandığı şekilde bir mütevazilik değildir.)


Bundan sonra ikinci aşama başlar, yani münazara. Ortada tartışmak değil, öğrenmek isteyen bir kişi olduğundan sofist kendisini izah etmeye girişmek mecburiyetindedir. Sofist kendini izaha başladığında ise Sokrates sofistin anlatımındaki boşluklara sorular yerleştirir. Sokrates burada sofisti kendi bildiğini iddia ettiği yerden, kendi anlatım diliyle ve kendi söylediği cümleleri kullanarak onları çürütmeyi hedeflemiştir. Zira Sokrates herkesin içinde bilginin bulunduğunu fakat bunun ortaya çıkartılması gerektiğini düşünür. Bu kısım da Sokrates’in doğurtma yönteminin (maieutique) başladığı noktadır. [8]


Sokratik Doğurtma Yöntemi


1-) Konuyla ilgili şu anda bilinenler neler olduğu kararlaştırılır.

2-) Konuyla ilgili şu anda bilinenler belirli tanımlar altında somutlaştırılır ve yapılan tanımların her bir durum için geçerli olup olmadığına bakılır.

3-) Ortaya çıkan çelişkilerden dolayı yeni öğrenmeyi engelleyecek her türden yanlış sanılar temizlenir.

4-) Konuşulan konuyla ilgili doğru sorular sorulup kişinin içindeki bilgiler çıkartılır.

 

Doğurtma yöntemine örnek olarak Gorgias diyalogu verilebilir. Sokrates Gorgias diyalogunda ünlü bir sofist olan Gorgias ile tartışmaya girmiştir. Tartışmanın başında Sokrates Gorgias’a “bilmek ile inanmak aynı şey midir?” diye sormuş ve Gorgias bilmek ile inanmanın aynı şeyler olmadığını farklı şeyler olduğu kabul etmiştir. Devamında Sokrates “inananlar da bilenler kadar derecede ikna olmuştur, değil mi?” demiş ve Gorgias da bunu onaylamıştır.


Sokrates Gorgias’a bu ön bilgileri kabul ettirdikten sonra Gorgias’a bir yem atmıştır. Demiştir ki: “Retorik sanatının ne kadar önemli olduğunu Atina surlarından görebiliriz. İşin uzmanlarının değil de Perikles’in tavsiyesi üzerine yapılmıştır.” Sofistlere yönelik bu övgü üzerine kabaran Gorgias konu hakkında farklı örnekler vermeye girişmiştir ve: “Bir hatip ile hekim hastanın karşısına çıkarsa hatip hastayı hekimden daha kolay ikna edecektir” demiştir.


Gorgias tam da Sokrates’in istediği noktaya gelmiş ve ona istediği malzemeyi vermiştir. Yumuşayıp retorik sanatını benimsediği izlenimini veren Sokrates birden sertleşmiş ve Gorgias’ın dalkavukluk yaptığını söylemiştir. Sokrates demiştir ki: “Bir hekim ile aşçı karşılaştırıldığında sonuç ne ise bir filozof ile bir retorikçinin (sofistin) karşılaştırılmasında sonuç odur.” Bir hekim insana faydalı olacak yemekleri yemeyi önerirken bir aşçı pişirdiği yemeğin vereceği zevke odaklanır. Dolayısıyla Sokrates’e göre retorik, insanlara değil sadece cahiller topluluğuna yöneliktir ve dalkavukluktan başka bir şey değildir.


Böylece Gorgias her ne kadar retorik ile bilmeyen bir kişiyi ikna edebilse de bunun bilen kişinin ikna oluşundan farklı olduğunu mecburen kabul etmiştir. Bu ikna değersiz bir yolla elde edilmiş ve ancak cahil bir kişiye yöneliktir. Böylece Gorgias’ın içindeki bilgiler doğurtma yöntemiyle çıkartılmıştır. Diyaloğun devamında Sokrates başka kişilerle daha pek çok örnek üzerinden aynı konuyu işlemiştir: hakikatin değeri. Sofist düşüncede olmayan şey budur. Sofizm sadece laf oyunları üzerinden cahil bir topluluğun kandırılması olayıdır. Sonuçta laf oyunu yapan kişi o işten faydalı çıkabilir fakat bu hakikat açısından değersizdir, Sokrates’in değimiyle bu bir dalkavukluktur.


Sokrates ile sofistler arasındaki en büyük fark budur: Sokrates bilmediğini bilirken, sofistler her şeyi bildiklerini düşünürler. Sokrates de onlara doğurtma yöntemiyle cahil olduklarını kendilerinin kabul edeceği şekilde göstermiştir. Buradan çıkan sonuç şudur: Laf oyunu yapan kişilerle geniş konularda tartışmak anlamsızdır zira çok çeşitli örnekler vererek konunun içinden çıkabilirler. Bu nedenle bu türden kişilerle daha temel konular üzerinde tartışmak daha mantıklıdır. Sokrates diyaloglarında tartıştığı konular hakkında kesin bir sonuca varamaz ancak Sokrates’in amacı da zaten budur: sofistlerin her şeyi bilmediklerini göstermek.


Kaynakça:


[1] Herakleitos. (2022). Fragmanlar. (Çev. Cengiz Çakmak). İstanbul: Alfa Yayınları.

[2] Müge Kuş Mumcu (2022). Platon: Kratylos Diyaloğu Çerçevesinde Adların Kökeni. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi. 2022 Güz, sayı 34, 87-104.

[3] Ahmet Arslan. (2010). İlkçağ Felsefe Tarihi; Hellenistik Dönem, 2. Baskı. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

[4] Ksenophanes. (2022). Fragmanlar: Bir veya Tanrı Üzerine. (Çev. C. Cengiz Çevik) İstanbul: Can Yayınları.

[5] Derya Önder. (2017). Parmenides’te Varlık ve Düşünme Bağlamında “Var Olan” (On Ti), “Var-Olan” (To On/To Eon) ve “Var olma” (Einai). Felsefe Arkivi, 47. Sayı, 2017/II, 25-41.

[6] Neşe Aksoy. (2022). Sofist Diyaloğu: Mantıksal Olanaklılığı Bağlamında ‘Başka’ Kavramı. FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi. 2020 Bahar. Sayı: 29. SS. 409-428.

[7] Yakup Akyüz. (2016). Aristophanes’in Eserlerinde Sokrates’in Sofizmi. Felsefe Dünyası 2016/Yazı Sayı: 63.

[8] Aydın, M. Z. (2001). Aktif Öğretim Yöntemlerinden Buldurma (Sokrates) Yöntemi. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 5 (1). 55-80.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

19 Sistemi Nedir? - Eleştiriler ve Cevaplar

Sudur Teorisinin Gelişimi

Kuran'da Faiz Haram Mı?